29 Haziran 2009 Pazartesi

Yok artık!!!

Gün geçmiyor ki güzel ülkemde abuk sabuk bir olay olmasın. BBG, Gelinim Olur musun?, Yemekteyiz, Kocam Size Emanet gibi nadide programların ardından "başka ne yapsakta reytingleri tavana vursak?" diyen yapımcılar yeni bir çıkış yolu bulmuşlar. Bugün sabah gazetesinin 3. sayfasında en üstte okuduğum haber şöyle diyor:
"Seyhan Soylu, ateistleri dine döndürecek bir televizyon şovuna başlıyor. Ancak bir sorunu var: Diyanet imam talebini geri çevirdi.
Sisi lakaplı Seyhan Soylu'nun Medya Grup Başkanlığı'nı yaptığı Kanal T'nin Eylül'de başlayacak 'Tövbekâr' adlı yeni programı, Diyanet'ten büyük tepki aldı. Soylu'nun ateistleri 'dine döndürmeye' çalışılacağı programa şimdiye kadar 200 başvuru oldu. Programda görevlendirmek üzere papaz, haham bulunurken, Diyanet İşleri'nin bir türlü 'olur' vermediği için 'imam' bulunamadı.

TEK ŞART ATEİSTLİK
Soylu, bir imam, bir papaz, bir haham ve bir budist rahibin her hafta bir ateisti Allah inancıyla tanıştıracağını söyledi. Program sırasında tövbe edip İslamiyeti seçen ateist Mekke'ye, Hıristiyanlığı seçen Vatikan'a, Museviliği seçen Kudüs'e ve Budizm'i seçen ise Tibet'e gönderilecek. 'Tövbekâr'' programın fikir sahibi Seyhan Soylu, yapımcısı Ayşe Önal, moderatörü ise Gülgün Feyman olacak. Farklı dinlerden din adamlarının, ateistleri ikna etmeye çalışacağı 'Tövbekâr' adlı yarışma, hakkında Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, "Bu vahim bir hata, bir şaklabanlık ve soytarılıktır'' diye konuşmuştu. Soylu, arabasının camına her gün bir broşür yapıştıran Hıristiyan misyonerlerden bıktığı için böyle bir programı hayata geçirmeyi düşündüğünü belirterek, şöyle konuştu: "Bardakoğlu nefsiyle hareket edip, talihsiz bir açıklama yaptı. Ona dava açacağız. Din adamına yakışmadı bu davranış. Nasıl 'Sırlar Kapısı' programı varsa, bu program da evrensel boyutta ateistlere inanç kazandırmak için yapılıyor. Rabbimiz o kadar büyük ki o aşkı ateistlerin içine de koymak istedik. Ateistlere dinimizi sevdiriyoruz diye beni yargılıyorlar. Ben Rabbimi öyle bir aşkla seviyorum ki böyle bir program eleştirileceğine bana teşekkür plaketi vermeleri gerekir." İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı ise reyting için inançların kullanılmasına karşı olduğunu belirterek, yarışmaya tepki gösterdi."
Ne deyim ben size?
http://www.sabah.com.tr/Yasam/2009/06/29/sisi_islam_misyonerligine_soyundu

28 Haziran 2009 Pazar

Kazıklandım. Hayırlı olsun :D

Babalar günü nedeniyle geçtiğimiz hafta bir giyim mağazasından canım babama bir adet gömlek almıştım. Babama gömlek alırım da annem eksik kalır mı hiç? annem içinde aynı mağazadan bir bluz aldım, üstelik abim, abimin eşi ve yeğenime de birşeyler almayı ihmal etmedim (ben bir öğrenciyim ve çok düşünceliyim). Eve elimde poşetlerle geri döndüm ve herkes aldığım hediyeleri denedi. Hepsinin üstüne tam olmuştu. Bir kişi hariç: Babam!!! Asıl hediye sahibinde böyle bir sorun mutlaka çıkmak zorundaydı. Sanki herşey yolunda gitsedi olmazdı... Ne de olsa Şanssızlar Kraliyeti'nin kralı yazıyor şu anda^^. Ertesi hafta, yani bugün ürünü fişiyle beraber değiştirmeye gittiğimde "tüm ürünlerde %50'ye varan indirim" yazısını görmemle, alnımda "jackass" yazısının belirmesi bir oldu. Bide değişim için eski fişin fotokopisini almaları gerekiyomuş. Fotokopi makinalarında sorun çıkınca tam 20 dakika beklemek zorunda kaldım. Çok sinir bi durumdu...

Kompleksler içinde...

"Aşağılık kompleksi, bireysel psikoloji ekolünün kurucusu Alfred Adler tarafından ortaya atılan ve kişinin bazı yönlerde kendini diğerlerinden aşağı hissetmesine neden olan karmaşa.
Bu komplekse sahip kişilerde genellikle kendini ispat etme çabası görülür. Sıklıkla farkına varılmaz ve telafi etme düşüncesi, kişileri eziyet içine sürükler, şaşırtıcı bir kazanım veya aşırı bir antisosyal davranışla sonuçlanır. Özgüven eksikliği, saplantı bozuklukları, kültürel yozlaşma; aşağılık kompleksinin nedenleri arasında gösterilebilir. Psikiyatrik bir hastalıktan çok psikolojik bir durumdur." Diyor, Vikipedi - Özgür Ansiklopedi. Aslında çok kafaya takmamak gerek böyle şeyleri. Kendini kabullenmek geliyor en başta - da nasıl olacak o iş?

27 Haziran 2009 Cumartesi

Biraz yenilik için eskiye döndüm...

Hepsi uzun zamandır görüşmediğim tanıdık, sadık dostlar. Meğer onların bana olduğu kadar benimde onlara ihtiyacım varmış...
Evet tekrar başladım onları dinlemeye Gail bana kızacak, hatta telefonda ona dinlettiğim şarkıları şu dakikadan sonra hep "iğrenç" olarak yorumlayacak ama anladımki kimse tutamıyor bir Jean Jacques Goldman şarkısını bir Garou yorumunu... Ayrı bir tat var o şarkılarda yahu :) sizi mutlu eden, içinizi ısıtan, zor da olsa size tebessüm ettiren...
Evet daha mutluyum artık ve biraz yenilik için eskiyi dinliyorum :)

15 Haziran 2009 Pazartesi

Fiona Apple ne güzel birşey yahu :D

Her ne kadar kendisini bir başkasına benzetmemek konusunda yoğun bir çaba sarfetsemde sonunda Cat Power - Chan Marshall'ın sesini andıran başka bir ses buldum. Facebook'ta aylak aylak dolaşırken ünlü foto şipşak Mehmet Turgut abimizin sayfasında share ettiği bir video Fiona Apple ile ilk buluşmamı gerçekleştirmiş oldu. Çok şaşırtıcı değildi ama sıradışıydı. Emeği geçen herkese teşekkürler :)

8 Haziran 2009 Pazartesi

Domuz gribi hikayesi...

Goldy... çiftliğin en güzel dişi domuzu... Köydeki diğer tüm erkek domuzlar onun için kendini feda etmeye hazırlardı. Ancak ne yazık ki güzel Goldy, güzel olduğu kadar saftıda. Kadersiz yavrucak yaşadıkları yetmezmiş gibi bir de gelecekte karşılaşacağı talihsiz olaylardan habersiz çiftliğin çamur havuzunda mutlu mesut hayatını sürdürüyordu.

Ve birgün Moldy geldi. O kötüydü... Kent çiftliği gazinosunun en gözde yıldızı artık oldukça yaşlanmış ve onun yerini doldurabilecek birini arıyordu. Moldy, pahalı ve intişamlı giyimiyle bu eski, yıkık dökük köy çiftliğine baktığında gençlik yıllarını ve ardında bıraktığı hayatını hatırladı. Onun için bazı şeyleri telafi etmek artık imkasızdı. Zaten kibirli kibiri bunu yapmasına izin vermezdide. Moldy'nin gözleri birden gençlik yıllarında sevgilisiyle sık sık kaçamak yaptığı ahıra kaydı. Aşklarının meyveleri olan ikisi dişi altısı erkek tam sekiz tane küçük domuz Moldy henüz çok gençken bu çiftikte dünyaya gelmişti. Gözü yukarılarda olan Moldy bir sabah gün doğmadan çiftliği terketmiş ve sevgilisini sekiz küçük domuzcukla bir başına bırakmıştı. O günden sonra köydeki diğer domuzlar bir daha Moldy'den haber alamadılar.

Goldy - zavallı yavrucak, Moldy'yi gördüğünde adeta büyülenmişti. Belkide şu kısacık hayatında ilk kez bukadar güzel bir varlık görmüştü. Moldy'de Goldy'den etkilenmiş olacak ki ilk selam verdiği kişi Goldy olmuştu. Bu ikili etkileşim o anda izleyicilerin dikkatini çekmişti. Goldy'yi oradan alıp kent çiftliği gazinosuna götümek Moldy gibi bir profesyonelin tek bir cümlesine bakardı. Aslında olan, köy çiftliğinin Goldy aşkıyla yanıp tutuşan genç erkek domuzlarına olmuştu, şimdilik...

Filipy küçük domuzcuklarının doğduğu anı hiçbir zaman unutamayacaktı. İçlerinden biri karnında kalp şeklinde bir doğum iziyle doğmuştu. Flipy bu izin küçük domuzcuğu ayrı kıldığının farkıdaydı. Lakin, doğum izleri domuzlarda pek görülmeyen birşeydi.

Sevgi... Onun için bir sebebe ihtiyacımız yoktur. Kendiliğinden olur, engellenemez.

Filipy, çocuklarını alıp köy çiftliğinden kaçtığı zaman hayatının en büyük hatasını yaptığının ve bu hatanın belkide tüm dünyanın kaderini değiştireceğinin farkında değildi. Lakin gecenin karanlığında o panikle yavru domuzcuklardan birini çiftlikte unutmuş ve bunu farkettiğinde ormanın derinliklerinde bir yerlerde yağmur altında sırılsıklam olmuştu. Çiftliğe geri dönüp öteki yavrusunu almak için artık çok olduğunun farkındaydı. Neredeyse sabah olmak üzereydi ve diğer çocuklarını tekrar o tehlikeye atamazdı. Orman yaban domuzları ve diğer pek çok vahşi hayvanla doluydu. Kahvaltı vakti gelmeden kendilerine sığınacak bir yer bulmalıydı zavallı adam. Umutsuz bir şekide arkasını dönüp ormanın derinliklerine doğru ilerlemeye başladı.

Küçük Goldy sabah uyandığında çok neşeliydi. Yüzüne vuran güneşin etkisiyle gözlerini açmadan önce kardeşleriyle birlikte çamur havuzunda nasıl oynadıklarını görüyordu rüyasında... Ta ki gerçek hayata dönüp, artık yapayalnız kaldığını farkedene kadar. Ağlamaya başladı Goldy, günlerce gecelerce ağladı, artık gözyaşı tükenmişti, nefretini içine attı ve sustu...

Nefret... Sebepsiz yere kimse kimseden nefret etmez. Sevginin olmadığı yerde çıkıverir ansızın. Senide yok eder nefret ettiğin kişi kadar. Yok oldukça nefretin artar, nefret ettikçe yok olursun...

Filipy haklıydı kendince. Bu, küçük Goldy'yi çiftlikte unutmuş olmanın vermiş olduğu suçluluk duygusunu az da olsa hafifletiyordu. Biricik sevgilisinin onu terketmiş olmasının ardından köy çiftliğindeki diğer domuzlar ve çiftlik hayvanlarının bakışlarına artık iyice katlanamaz olmuş ve bu utanç duygusunun etkisiyle daha fazla bu köyde kalamayacaına karar vermişti. Bir gece ansızısın adeta kaçtı, herşeyin başldığı bu köy çiftliğinden...

Hayatı boyunca binbir acı yaşamış Goldy'nin limiti hala dolmamıştı. O gece kasaba çiftliğinin gazinosunun yıldızı zavallı Goldy idi. Kötü kalpli Moldy'nin söylediği yalanlara inanmış ve sahneye çıkmaya hemen ikna olmuştu. Bu, Moldy'nin yeniden doğuşu olacaktı. Ya da o öyle sanıyordu. Goldy sahneye perdenin arkasında çıktığında alkışlardan yer gök inliyoru. Bu, Goldy'yi daha da heyecanlandırıyordu. Moldy seyircilerin arasında büyük şapkasının üzerinden sarkan siyah tülün altında uzun filitreli sigarasını tüttürürken perde açıldı. Heyecandan az kalsın boğuluyordu. Sahnede şavuna başlamak üzere olan Goldy'nin göbeği açık elbisesinden karnındaki kalp şeklindki doğum lekesi çok net bir şekilde belli oluyordu. O anda Moldy için tüm dünya derin bir sessizliğe bürünmüştü. Sahnedeki onun yıllar önce terkettiği kızından başkası değildi. Bu inanılmaz rastlantının ardından bile hala kötü planlarına devam eden Moldy, kızının onun gerçekten tüm kötülüklerini devam ettirebilecek tek varisi olduğundan emindi. Büyük şapkasının altındaki yüzünü hafifçe kaldırıp sırıttı...

Goldy sahne şovuna başlamıştı ti birden bire Moldy'nin "kızıııım!!!" diye bağırdığını duydu. Müzik ve alkışlar o anda kesilmişti. Moldy aniden sahneye atladı ve Goldy'ye sıkıca sarıldı. Zavallı Goldy, neler olduğundan habersiz şaşkınlığını gizleyemeyerek neler olduğunu sordu. Moldy, "sen benim kızımsın" dedi, " bak karnındaki doğum izine". Goldy'nin o anda gözü döndü. Yıllar önce onu terkeden ve hiç arayıp sormayan annesi gözlerinin önünde duruyordu. Ve bu aşağılık kadın, sanki hiç birşey olmamış gibi karşısında mutlu bir şekilde sırıtıp duruyordu. O anda Goldy'nin gözünden akan yaşları kimse görmedi. Onun çektiği acıları o salonda hiç kimse bilmiyordu. Yalnızdı Goldy. Ama artık yalnızlığını paylaşma zamanı gelmişti. İntikam gerekiyordu Goldy için ve intikam soğuk yenen bir yemekti.

Goldy o anda içinde yıllardır biriktirmiş olduğunu tüm nefreti kusuverdi. Tüm seyirciler, yüksek sahneden üzerlerine gelen nefretin altında boğularak can verdi. Sabaha tek çıkabilenler Goldy ve çiftlikte gazinoya gitmeyen diğer domuzlar olmuştu. Çiftçilerden biri sabah kontrolü için domuzların yanına gittiğinde korkunç manzarayla karşılaştı. Neredeyse tüm domuzlar ölmüştü. Çiftçi hemen içeri girdi ve panikle kapatmayı unuttuğu kapıdan öteki domuzlar hemen kaçıverdiler. Neye uğradığını şaşıran çiftçi içeride sadece bir tane domuzun kaldığını gördü ve yavaşça yanına yaklaştı.

Goldy üzerine gelen çiftçiye hiç aldırış etmiyor, nefretini kusmanın verdiği hazla sakin sakin çiftçinin onu almasını bekliyordu. Artık huzurluydu Goldy, huzurlu ve mutlu...

Çiftlikte hiç domuz kalmamıştı artık. Bir kaç gün sonra çiftçi ve karısı çok hastalandı. Hastahaneye gittiklerinde vücutlarında sadece domuzlarda görülebilecek bir virüsün çok daha güçlüsünü barındıdıklarını ve onları yavaş yavaş öldürdüğünü öğrendiler. Virüse isim vermeleri çok sürmedi: H1N1 virüsü dediler. Bir kaç gün sonra solunum yoluyla ve tensel temas yoluyla bulaşıldığı öğrenildi. İçlerinden hiçbiri olanlara bir anlam veremiyordu. Nasıl olur da böyle bir virüs oluşabilirdi. Lakin artık herşey çok geçti. Virüsün hangi sınırlar içinde yayıldığı bilinmiyordu. Çiftlikten kaçan domuzlar kimbilir nerelerdeydiler. Hiçkimsesin bu öldürücü virüsün tüm dünyada kısa bir süre içinde yayılacağından haberi yoktu...

5 Haziran 2009 Cuma

İşte geldim burdayııım...

Öncelikle şu resimden bahsedeyim... 6 yaşına basmak üzere olan yeğenimin eski oyuncakları, abimin sigarasını yakmak için kullandığı ucuz uyduruk çakmaklardan biri ve bir kolonya şişesi aynı karede... Aslında neden bu resmi bu yazıma iliştirdiğimi bilmiyorum, oldukça anlamsız bir tablo...
Buradan pek belli olmasada çok duygusal dakikalar yaşıyorum şu anda... Bayağı bir geride kalan final döneminden ötürü blog yazılarıma kısa bir ara verme kararı almıştım... Sonra sıkıldığımı farkedip başka etkinliklere (salsa, fotoğrafçılık vb.) kendimi kaptırmış bir şekilde hayatımı sürdürme mücadelesi veriyordum ki bu canım, güzelim, büyük emekler verdiğim siteye geçmiş listemi kontrol ederken tekrardan bir tıklayayım dedim...
Siyah beyaz resim hala renklenmemişti, akordiyon çalan amca ve kısacık saçlarına bir çiçek (sanırım beyaz bir gül) takmış olan teyzenin yüzündeki neşeli ifade hiç değişmemiş ve adeta "nerelerdeydin? biz de seni bekliyorduk..." diyordu. Bir an duraksadım, yüzüm kızardı ve çalan zero7'nin distractions isimli parçası iyice yerin dibine girmemi sağladı. "Afedersiniz^^" demem an meselesiydi...
Saçmalamayı bırakmam gerektiğinin farkındaydım... Nitekim öyle de oldu: Yani geri döndüm, ama biraz daha farklı şekilde...
Arkilerimi özledim... Yaz tatilinden nefret ediyorum. Bendekide şans hani, aslında kader desek daha yerinde bi tabir olur: sen git istanbulda okadar insan varken akdenizin doğusunu(şaka:P) bul :((... Yalnızım dostlarım. Burda olsaydınız ne güzel kavga ederdik... Kavgalarımızı bile özledim naaan...